1Mustafa Çetin Baydar
Erzurumlu Mütevekkilzâde Hacı Galip Efendi'yi, 1925 yılının kasım ayında Şapka Hadisesi denen hicranlı olayda kaybetmiştik.
Hacı Galip Efendi, Erzurum Muallim Mektebinin hüsn-ü hat muallimiydi. Divan tertib edecek ölçüde usta şairdi. Bunlardan da önemlisi tasavvufta kadr-ı âli bir zatdı.
"Yiğidi yiğit bilir" fehvasınca Hacı Gâlip Efendi'yi hocası İbrahim Hâki Efendi'nin
(Hacı İbrahim Baba) şiir lisanından tanıyalım:
Hazreti Adem'den bize hedâye
Şeriat babının ferdânesidir
"Elest" bezminde vardık secdeye
Târikat ehlinin merdânesidir
Her kimin var ise ilm ü irfânı
Okuyanlar bilir Sırr-ı Sübhânı
"Ahsen-i Takvim"den verir nişânı
Mârifet şemsinin pervanesidir
Sırr-ı Hüda ile gizlidir hâli
Leyl ü nehar artsın aşk u kemâli
Hakikat beytinde zemzem misâli
Rûhi güzünün dürr-dânesidir.
Hacı Ali Galib Efendi'nin hayat hikâyesini, onun divanını (*) yayınlamış olan araştırmacı Sayın Zeki Kumcu'dan öğreniyoruz:
"Ali Galib Efendi, 1882 yılında Erzurum'da dünyaya geldi. Babası dönemin mahkeme başkatiplerinden Mütevekkilzâde Abdullah Efendi'dir. Çok küçük yaşlardayken babasının vefatı üzerine, ablasının beyi Kaymakam Maksut Efendi'nin velayeti altına girer. 18 yaşına gelinceye kadar iptida (ilkokul), Rüştiye (Ortaokul), İdadî ve Sultâni(Lise)yi bitirir.
Bir yandan tahsiline devam ederken diğer yandan da Erzurum'da ma'ruf Kâdiri Tarîkatı
<bknz>Şeyhi Hacı İbrahim Hâki </bknz>(Ruhî) Hazretlerinden mânevi terbiye alır. Rüştünü ispat eden genç Ali Galip Efendi, şeyhinin refakatinde Medine-i münevvere'ye gider. Hem tahsilinin devamı hem mânevi terbiyesinin ikmâli için dört yıl burada kalır. Daha sonra bir buçuk yıl Bağdat'ta, bir buçuk yıl da İstanbul Ayasofya Medresesi'nde olmak üzere toplam üç yıl zâhiri ve mânevi ilimler tahsil eder. Akabinde şeyhi İbrahim Hâki Hazretleri'nin işâreti ile Erzurum'a döner.
Derviş meşrep bir zat olan Hacı Ali Galib Efendi'nin ismi o dağdağalı meşrutiyet yıllarının ne öncesinde ne de sonrasında geçmez. Erzurum'un Rus işgaline uğradığı yıllarda onun bir halk öncüsü olarak ortaya çıktığını görürüz.
Hacı Ali Gâlip henüz Erzurum düşman çizmeleri altındayken bu şehrin düşman elinde kalmayacağına, ordumuzun yetişip onu kurtaracağına inanmaktadır. Nitekim Rusya'da Bolşevik ihtilali patlak verince Hacı Galib Efendi'nin kmurtuluş ümitleri daha da artar.
İşte o karanlık günlerde yazdığı "Erzurum Destanı"ndan iki kıt'a:
Bahar eyyamının âhengi çağı
Alem-i İslam'ın yandı çerağı
Göründü askerin şanlı bayrağı
Dağlar bağlar döndü yine gülzâre
Nasrün min Allahî ve fethün karib
Sırrı zuhûr etti ey kavm-i necip
Erzurum olmadı Moskof'a nasib
Çaresiz kalınca düştü firare
Rahmetli İsmâil Usta (Gürcan) bundan otuz yıl önce, Hacı Galib Efendi'yi biz üniversite gençliğine anlatırken, onun Kırbaşların Fevzi Bey'le birlikte Yoncalık ve Şeyhler Mahallelerini Ermeni kırımından nasıl koruduğundan da bahsetmişti.
Hacı Ali Galib Efendi, kendini tasavvufa vermiş birinci sınıf bir münevverdi.
Onun Erzurum Kongresi sırasında ne gibi faaliyetleri olduğunu bilmiyoruz. Ancak Cumhuriyetin ilanının ardından başlayan devrimlerle, başının hoş olmadığını, memuriyetten ayrılarak bir bezzaz dükkanı açtığını kaynaklarımız zikrediyor.
Ömrü boyunca siyasi hiçbir hadisenin içinde bulunmadığı anlaşılan Hacı Ali Galib'in, Şapka dolayısıyla genç yaşta (43) hayatını kaybetmesi Erzurum'un trajik olaylarından biridir.
Yine İsmail Usta'nın naklettiğine göre, 25 Kasım 1925 günü hükümet binasını taş yağmuruna tutan ve çoğunluğu çoluk çocuktan ibaret olan Şapka protestocularına "Valinin namusu, bu şehrin namusudur, etmeyin eylemeyin" diyerek mani olmaktan gayrı bir eylemi de olmamıştır.
Nitekim Örf-i İdare Mahkemesine çıkarıldığında da, bunu ifâde etmiş muhataplarından "Eğer öyle ise, al bu şapkayı ört, seni serbest bırakalım" teklifi ile karşılaşmıştır.
Hacı Ali Galip, böyle bir ortamda yapılan teklifi, seciyesi ile bağdaştıramadığı için reddedecekti. Ama bu reddedişin faturası çok ağır oldu, kafasına şapkayı geçiremeyenler, bu masum adamın boynuna yağlı kemendi geçirdiler.
Erzurum Şapka Hadisesi'nde hayatını kaybeden 13 kişiden üç tanesi münevver takımındandı: Nakşi Şeyhi <bknz>Gaciroğlu Osman Efendi</bknz>, ve Hacı Ali Galip Efendi.
Halkın nazarında da itimada şâyan, temiz, iyi bir insan olarak bilinen Hacı Galib Efendi'nin acılı sonu, onun hakkında efsane ve keramet karışımı hikayelerin doğmasını sağlayacaktı. İşte onlardan biri:
"Ali Galib Efendi idâm edilmişti. Eşraf arasında sevilen bir kişi olduğu için bu olay bizleri çok üzmüştü. Ertesi gün sabah namazı için uyandığımda, Ali Galib Efendi'nin güzel sesiyle ezan okuduğunu duydum. Halbuki o artık hatıralarımızda yerini almıştı. Merakla Tebriz Kapısı'na indim. Gördüğüm manzara beni hayrete düşürdü. Çünkü Ali Galib Efendi darağacında asılı olduğu halde ellerini kulak hizasına kaldırmış ezan okuyordu. Oysa bir gün önce o defnedilmişti."
Hacı Ali Galib Efendinin Divanından birkaç beyit sunarak, bu talihsiz Erzurumlu'yu rahmetle analım
.
Ya İlâhî gaflet ile geçti ömrüm hasretâ
Nefse uydum Rah-ı Hak'tan âkibet kaldım cüdâ
Destimi kaldırmaya artık hicab itmedeyim
Vardı haddi zâide çün ittiğüm cürm ü hatâ
Bende yok dergâhına şâyeste bir sâlih amel
Defter-i âmâlim olmuştur yüzüm gibi kara
Matlabım cennet değildir hur-i gılman istemem
Tâlibi eyle İlâhî mazhar-ı vasl-ı likâ
(*)Uz. Zeki Kumcu Hacı Ali Galib Efendi Divanı At. Ünv. Matbaası 1993
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:27 -