|
1Hz. Ali döneminde muhalefet
Şeriatı kâmil manada uygulayan ilk dört halifeden biri olan Hz. Ali devrinde siyasi muhalefet (Havâric, Hâricîler) etkili olarak kendini göstermeye başlamıştı. Hz. Ali'nin bunlara karşı tutumu ve uygulaması, İslam siyaset teorisinde örnek olmuş ve Serahsî'nin Mebsût'u (Bağiy: Devlete karşı ayaklanma bahsinde) gibi kaynaklarda yerini şöyle almıştır:
Hz. Ali Cuma namazında, minberden halka hitap ederken (bizdeki ifadesiyle hutbe okurken) mescidin bir köşesinden Havâric (bir gurup Hâricî) ayağa kalkarak "Hüküm Allah'a aittir" diye bağırmaya başladılar. Hz. Ali sözünü kesti, onlara dönerek "Söz doğru ama söyleyenlerin maksadı hak ve doğru değil. Sizin mescidimize girip orada Allah'ı anmanızı, ibadet yapmanızı engellemeyiz, gücünüzü düşmana karşı bizim gücümüze eklediğiniz sürece sizi ganimetten mahrum etmeyiz, bize karşı savaşa girmedikçe de sizinle savaşmayız " dedi ve kaldığı yerden hutbesine devam etti.
Büyük İslam fıkıh alimi Serahsî (v.483/1090), yukarıdaki vakıayı aktardıktan sonra şu açıklamaları yapıyor (maddeler halinde özetliyorum):
1. Hâricîler, Hz. Ali hutbeye başlayınca onu şaşırtmak, ortalığı karıştırmak için bunu sıkça yaparlardı.
2. "Söz doğru, ama maksat doğru değil" derken Hz. Ali şunu kast ediyor: "Bu söz doğru, ama bunların maksadı, Muaviye ile mücadele ederken ihtilafın çözümünü (bu konudaki hükmü) hakemlere bırakmayı kabul ettiğim için beni tekfir etmektir (kâfir olduğumu ilan etmektir), bu sözü de bu maksatla tekrar edip duruyorlar; işte bu maksat yanlıştır, bâtıldır."
3. Hz. Ali, karşı taraf ona bunları yaptığı halde onlara "Kâfir" demiyor, "Kardeşlerimiz bize karşı cephe kurdular..." diyor, kendilerine muhalefet hakkı tanıyor, söz hürriyeti veriyor, silaha ve şiddete başvurmadıkları sürece cezalandırma yoluna gitmiyor.
4. Muhalifler Hz. Ali'ye açıkça "kâfir" deselerdi bu ağır bir hakaret olurdu ve hapis vb. ceza verilebilirdi, onlar bu hakareti üstü kapalı, dolaylı, ima yoluyla yaptıkları için kendilerine hakaret cezası da uygulamıyor.
Hz. Ali döneminde muhalefet (2)
Hz. Alî döneminde asayiş ile ilgili bir görevli (Kesîr el-Hadramî) anlatıyor:
Kinde kapıları yönünden Kûfe mescidine girdim, beş kişinin bir araya gelmiş Hz. Ali hakkında hakarete varan sözler söylediklerini fark ettim, içlerinden bornoz şeklinde bir kıyafete bürünmüş olanı ise "Ali'yi öldüreceğime Allah'a söz veriyorum" dedi, onu yakaladım, diğer arkadaşları dağılıp kaçtılar. Adamı Hz. Ali'ye getirdim ve aramaızda şu konuşma geçti:
- Bu adamın seni öldüreceğine yemin ettiğini işittim.
- Sana yazıklar olsun, sen kimsin!
- Ben Sivâr el Münkırî'yim.
Hz. Ali bana döndü, konuşma şöyle devam etti:
-Bırak onu.
-Adam seni öldürmeye yemin ettiği (Allah'a söz verdiği) halde onu bırakacak mıyım!?
- Adam beni öldürmediği halde ben onu öldüreyim mi?
- Bu adam aynı zamanda sana küfür (hakaret) etti?
- İstersen sen de ona hakaret et!
(Kaynak:Serahsî'nin Mebsût'u, Bağiy: Devlete karşı ayaklanma bahsi)
Hz. Ali devlet başkanı, siyasi ve dinî (din anlayışı bakımından) muhalifi olan gruptan (Hâricîlerden) bir bazıları toplanıp aleyhinde konuşuyorlar, onları takip etmiyor, içlerinden biri öldürme niyetinde olduğunu söylüyor, hatta buna yemin ediyor, ona da -henüz suç gerçekleşmedi diye- ceza vermiyor. Hakaret konusuna gelince ona karşı bir mukabele etme veya cezalandırma hakkı bulunduğunu ima ediyor ama bunu da kendisi kullanmıyor.
.
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:27 -
|