Atatürk Üniversitesi'nin Erzurum'un Kalkınma Hamlesindeki Yeri

Bu yazı daha ziyâde Atatürk Üniversitesinin 50.yılında Erzurum'a verdikleri ile unutulamayanlar cümlesinden olarak Üniversite Rektörü Prof.Dr.Kemal Bıyıkoğlu için takdim ediliyor.

Prof.Sıtkı Aras, Merhum Bıyıkoğlu'nu tebcil sadedinde Üniversite Tarih sürecinden bir kesit veriyor ve bu tarihin Erzurum üzerine düşen görüntülerinden ilginç çerçeveler Sunuyor

Allah bu yazıda isimleri geçen hocalarımıza rahmet eylesin.

Mustafa Çetin Baydar

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ NİN TARİHİ SÜRECİNDEN BAZI KESİTLER VE ERZURUM'UN KALKINMA HAMLESİNDEKİ YERİ

Prof.Dr.M. Sıtkı ARAS
A.Ü. Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Bölüm Başkanı


Erzurum'da köy konaklarında uzun kış ayları boyunca halkın gündeminin büyük bir kesimini "hayal pilavı pişirmek" diye adlandırılan çeşitli hülyalar, hayaller teşkil etmektedir. Zaten hayalsiz yaşamın bir anlamının olmadığı sıkça tekrarlanmaktadır. Bir atasözümüzde "Hayalsiz insan, petrolsüz lambaya benzer" denilmektedir. Büyük şairimiz Yahya Kemal son devrelerinde yazmış oldukları güzel bir şiirlerinde; "Hülyası olmayınca hayatın ne tadı var Bitsin hayırlısıyla bu beyhude sonbahar" beyitleriyle meselenin önemini dile getirmişlerdir. Köy odalarındaki hayallerin büyük çoğunluğu gelecek yaz aylarında yapılacak özel işlere yöneliktir. Ekilir, biçilir, satılır vs... Baz ıları köyün ortak işlerine aittir. Yollar yapılır, köprüler kurulur, ağaçlar dikilir. Bazılarıysa devletin projelileriyle ilgilidir.

1950 yılının ortalarında gündem üç konuda yoğunlaşıyordu. Bunlardan birisini Amerikalılar teşkil ediyordu. NATO'ya yeni girilmişti. Artı k yeşil gözlü , sarı saçlı , uzun boylu Coniler, köylerde dahi görünür olmuştu. Kağnı arabaları yerine Amerikan taksileriyle yolculukların yapılacağı , tüm köy yollarının onlar tarafından asfaltlanacağı , gibi ipe sapa gelmeyen hayaller kurulup yıkılıyordu. Maalesef bu yolla gelen Amerikalılar dünyanın önde gelen kuş cennetlerinden sazlığımızı kurutma haricinde hiçbir işe yaramamışlardı.

İkinci gündem konusu Tortum şelalesi üzerindeydi. Buradan elde edilen elektriğin sadece onda birinin tüm dünyaya yeteceği, artık ahırlarının da mereklerinin (samanlık) de bununla aydınlanacağı anlatılıp duruluyordu. Maalesef bu mekanlar ın bu şekilde ışıklandırılması için Özal devri yani otuz sene daha beklenip durulacaktır.

Üçüncü ve en önemli gündem konusuysa, Erzurum'da Üniversitenin açılışı söylentileriydi. Amerika'dan, Avrupa'dan, Japonya'dan elli bin talebenin okuyacağı, Arabistan'dan hocalar gelip din adamı yetiştireceği, artık ilkokullarda Profesörlerin ders vereceği, tarlaların mü hendisler tarafından sürülüp ekileceği gibi hayaller birbirini takip ediyordu. Ortaokula kaydedilmem dolayısıyla 1957 yılında Erzurum'a gelmiştim. Burada da basının gündeminin yine önemli bir kısmını Üniversitemiz teşkil ediyordu. Mesela, Ulusal bir gazetede bir yazar (A. Emin veya F. Rıfkı olabilir), Erzurum'un henüz Medrese ruhundan kurtulmuş olmadığını , dolayısıyla burada açılacak bir Üniversitenin de hemen medreseleşeceği vurgulanıyor, buna karşılık olarak mahalli bir gazetede bir muhabirimiz (Merhum Ahmet Polat olabilir), "Keşke medreselere ulaşılabilse de, İbrahim Hakkı'lar yetişse" diye cevap veriyordu ve nihayet 17 Kasım 1958 de küçük bir binada açılmıştı. Üniversitemizin bugüne kadar olan tarihi sürecinin bazı kesimlerini hep Osmanlı imparatorluğunun şu devirlerine benzetirim;

1958-60 Kuruluş Devri

1960-70 Fetret Devri

1970-75 Yükselme Devri

1975-1992 Duraklama Devri

1992-2000 Köprülüler Devri

(Tabii Allah korusun yıkılış devrini beklemiş olmam anlaşılmasın).

Kuruluş devresinde büyük bir aşk vardı. Her Cumartesi akşamlan Halk Eğitim Salonu, Profesörleri dinlemek için aksakallı dedelerle, beli bükülmüş nenelerle dolup taşıyordu. Amerikalı hocalar köy köy gezip halkı aydınlatıyorlardı.

Fetret devrinde ihtilal havası hakim olmuştu. Amerikalı hocalar için "Go Home" sloganları atılmaya başlamıştı. Rektörler Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de oturup, Üniversiteyi idare etmeye uğraşıyorlardı. Bunlara rağmen bu devrede Lütfü Ülkümen, Fahrettin Tosun, Ahmet Kurt, Kemal Bıyıkoğlu, Şaban Karataş, Orhan Türkdoğan, Kaya Bilgegil gibi hocalarımızın ferdi gayretlerini görmezlikten gelmek vefasızlık olacaktır.

Yükselme devrinde idare Merhum Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu'nun şefkatli ve becerikli ellerine geçti. Gençti, enerjikti, öz be öz Anadolu çocuğuydu, tüm kalıbıyla mertlik, yiğitlik abidesiydi. ilk yıllar 12 Mart 1971'in arifesinde çokça olaylar olabilir Üversiteye de, Vatikan'a da polis girebilir" diyordu ve tüm Türkiye ve hatta dünya basını "Atatürk Üniversitesi, ; Kernal Bıyıkoğlu '' isimleriyle çalkalanıyordu. Tüm şimşekleri göğüsleyerek ilk olarak imam Hatipleri Üniversiteye almıştı . Hatta bu Konuyu Yönetim Kuruluna getirdiği zaman dekanlardan birisinin mollalar Üniversiteden Ne Anlar" demiş olduğu, buna karşılık başka bir dekanın, "Şaban' ın bir asistanı var imama Hatip mezunu (Fatih Sezgin), senin gibi kırk profesörü kırk sene okutur" cevabını vermiş olduğunu anlatılır. Yine ilk olarak "islamî ilimler" isminde bir Fakülte kurdu. Öz Bölümüne almış olduğu asistanlardan. Prof. Dr. Haluk ipek, M. Kemal Özsoy, Yusuf Vanlı, Oktay Yazgan Beyler, rektörlüğe kadar yükseldiler. Yine dünya çapında ilim adamlarından Prof. Dr. Fatin Sezgin, Aydın Öztürk, ve Hüsnü Gökalp, Hocamızın Şaban Karataş Hoca ile birlikte Bölümüne almış olduğu asistanlarındandırlar. Yayın Servisinin başına Prof. Dr. Lütfü Ülkümen Hocamızı getirmişlerdi. Hocamız, köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir gezerek halkı aydınlatıyordu. Üniversite Camii, Halıcılık Enstitüsü O'nun zamanında kurulmuştu. Hatta Caminin temeli atılırken devrin Bayındırlık Bakanının; "Temele mani olunuz" şeklindeki telkinini görmezlikten gelme cesaretini göstermişti. Kurmuş olduğu Yetiştiriciler Birliği ile, Bölgede Esmer isviçre (montofon) sığır ırkını yaygınlaştırmıştı. Şiddetli tenkitlere aldırmadan Doğu Anadolu Liselerinden mezun olup ilk üç dereceye girenleri Üniversiteye imtihansız almıştı . Böylece çokça hemşerimizin doktor olduğunu bilirim. Bütün bu hizmetlerine binaen Bölüm teklifi olarak Halıcılık Enstitüsü ne "Ülkümen Enstitüsü", girişten başlayarak Ziraat Fakültesine kadar devam eden caddeye de "Bıyıkoğlu Bulvan" isimleri konulması isteğimizi, değerli hocam devrin dekanı Prof. Dr. Ayhan AKSOY idareye iletmiş , maalesef Sayın Rektörümüz gündeme almamışlardı. (Yeni gelecek rektör ümüzden bu vefayı bekliyoruz).

Duraklama devrinin baş aktörü kıymetli hocamız Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul'dur. Kendileri çok kibar birisidir. Mesela. asistanlarla profesörler arasında Çin seddinin olduğu bir devrede lütfedip üç kez doktora için tebrike gelmiş olduklarını hiç unutamam. Seçimle gelen ilk Rektörü müz oldu. Bazı arkadaşlarımıza kadro vermemekle birlikte Orhan Türkdoğan hocamızla, Mehmet Şahin arkadaşımız (Ziraat Fakültesi), haricinde pek kimsenin ekmeği ile oynamaması takdire şayandır. (Birinciye güçleri yetmemiştir.) Su Ürünleri Bölümünü açma alicenaplığını gösterdiği için, en az üç yıl boyunca doçent olarak asistanlık kadrosunda çalıştırılmış olmamdan gasp edilen tüm haklarımı helal ediyorum.

Hemşehrim ve akrabam olup, Erzurum Kültürüne büyük hizmetler yapmış olan Prof. Dr. Zeki Başar Hocamız, merhum hemşerimiz, Edip Somonoğlu'nun Sağlık Bakanlığından düşmesi üzerine bir mektup yazmış , "Düşürülmüş Bakan", diyerek büyük ölçülerde hırpalamışlardı. O zaman O'na "Eğer bakanlık devrinde yazmış olsaydın tavrınızı n bir değeri olurdu. Şimdiki hareketinizi katiyetle Erzurumluluk ruhu ile bağdaştıramıyorum" demiştim. Dolayısıyla, ayılmasına sadece 2-3 ay gibi kısa bir süre kalan Aziz hemşerim Prof. Dr. Erol Oral Beyin devrini irdelemeye kalemim varmıyor. Hatalarını sayıp tüketiyorum, Çünkü Zeki Bey Hocamın durumuna düşeceğim. Hizmetlerini dile getiremiyorum, zira, "Yüzüne karşı övenin. yüzüne toprak serpiniz" kutsi emirleri gereğince felsefeme ters düşüyor. Bunun iç in yazı istemeğe gelen kıymetli genç hemşerim Üniversite Talebe Derneği Ba şkanı Fatih'e, "Keşke iki yıl önce gelseydin" demiştim. Ancak çokça hizmetlerinden, Pek çok hatalarından birer tanesini dile getirmeden edemeyeceğim. Kanıma göre en büyük hizmeti, Erzurum'un ekonomik kurtuluşunun hayvancılıktan hemen sonra sağlık sektörünün olmasının şuuruna ermiş oluşudur. Kullanmış olduğu metot hatalı olduğu için çok değerli başhekimler atamasına rağmen maalesef düşünce tam hedefine varamamıştır. Gelecek Rektörden bunun hallini bekliyoruz. Yine düşünceme göre büyük hatalarından birisi ise, kendileri de başında bulunduğu ERVAK'ın yıllar yılı gayretleriyle Türkiye gündemine getirilen, son yılların en büyük ümidi olan DAP'ın koordinatörlüğünün başka bir Üniversiteye kaptırmasıdır. Böylece Erzurum çok büyük bir fırsatı kaçırmıştır. Hatta Elazığ'da yapılan bir toplantı da çok sayg ı duymuş olduğum Prof. Dr. Eyüp İspir (Fı rat Üniversitesi Rektörü ) DAP'ın tarihinden bahsederken bir kelime ile de olsa maalesef ERVAK'tan bahsetmemiş ve itirazlarıma vesile olmuştu.

Konuyu yuvarlak kelimelerle geçiştirecek olursak, yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi, Erol Bey devri Üniversitemizi Osmanlılar ın Köprülüler devrine benzetebiliriz. Refahiye'den Ağrı'ya, İspir'den Hınıs'a kadar fiziki olarak büyü k ölçülerde büyümüştür. Çevre düzenlenmesi emsalsizdir. Ancak, maalesef ruh üflenememiştir, derinlik verilememiştir. Bunların hallini de gelecek Rektörümüze havale ediyoruz.

Genel sonuç olarak diyebiliriz ki; Üniversitemiz Ziraat Fakültesinin bazı bölümlerinin bazı öncülükleri haricinde Erzurum'un kalkınma hamlesinde belki beklenilen motor görevi yerine getirememiştir. Ancak pasif hizmet olarak 30 bin talebenin, en az 3 bin ilim adamının bir o kadar memurun varlığı, binlerce hemşerimize iş sahası oluşu, Erzurum'un çok daha kötü durumlara düşmemesinin en önemli dayanağı olmaktadır. Diğer taraftan edebiyatçıların, tarihçilerin kültürel çalışmalar, hele hele sağlıkçıların her yıl bölgenin yüz binlerce sakinine hizmet vermeleri katiyetle göz ardı edilemez. Bütün bunların haricinde Van'dan, Edirne'ye kadar birçok Üniversiteyi aç mış olması, çok seviyeli genç ilim adamları kadromuzun bulunuşu iftihar vesilemizdir. Dolayısıyla kuruluşuna vesile olanlardan yaşayanları şükranla, dar-ul bekaya geçenleri de rahmetle yad ediyoruz.

Not: Tüm imkansızlıklar içerisinde bu güzel dergiyi çıkaran tüm gençlerimize, özellikle Üniversite Talebe Derneği Başkanı kıymetli hemşerim Fatih Güngör'e teşekkür ederim.

SITKI ARAS