ERZURUM'DAN PORTRELER (7) / RIFKI SALİM BURÇAK

HAS ERZURUMLU “RIFKI SALİM BURÇAK”

1998 Yılı başlarıydı.
Adından hep saygı ile bahsedildiğini duyduğum büyük hemşehrimiz Rıfkı Salim Burçak'ın ev telefonunu tuşlamış, ahizeden gelecek sesi heyecanla bekliyordum.
“-Alo! Sayın Burçak'ın evi mi!”
Olgun bir hanımefendi sesi cevapladı.
“Evet! Buyrun?”
“-Efendim hürmetler arzediyorum. Türkiye Yazarlar Birliği'nden arıyorum. Muhterem hocamla görüşebilir miyim?

Telefondaki ses “Bir dakika lütfen” diyip ayrıldı. Hanımıydı. Eşini çağırmaya gidiyordu. İşte Merhum Rıfkı Salim Burçak'la ilk ve son görüşmem bu telefon mukalemesi oldu.

Onu, Türkiye Yazarlar Birliği'nin “Hüseyin Avni Ulaş için düzenlediği anma toplantısında Osman Bölükbaşı ile birlikte konuşturma kararı almıştık, organizasyonun icrasi için de vazife bana verilmişti.

Durumu kendilerine aktardım. Merhum Hüseyin Avni Bey hakkında birkaç gönendirici söz söyledikten sonra “Evden çıkamıyorum, isterdim ama sağlığım yerinde değil, kanserim, beni mazur görün!” dedi.

Herkesin adını anmaktan tevahhuş ettiği bir hastalıktan, yaramaz bir arkadaştan bahsedercesine söz eden bu insanı, niye yakından tanımadım diye hayıflanarak yeis içinde konuşmamı tamamladım.

Oysa, Ankara'da yaşayan ve Erzurumlu İrfanı açısından hazine değerinde insanları tesbit etmiş, onlarla ilgili sohbet ve ropörtajlar yapmayı planlamıştım. Rıfkı Salim Bey bu planlanan isimlerin bir numarasıydı. Mesih İbrahimhakkıoğlu, Tahsin Leylioğli, İhsan Coşkun listemdeki diğer isimlerdi.

Rıfkı Salim Bey'i Hakkın Rahmeti'ne tevdiî ettikten sonra ilk işim onun sekizyüz sayfalık “On Yılın Anıları” isimli kitabını okumak oldu.(*)

Bu hatıra kitabını okudukça, Rıfkı Salim Bey'le sağlığında ülfet edememekten doğan üzüntüm azalmaya başladı. “Söz uçar yazı kalır” diyen bilgeler ne kadar haklılar. Yazıya geçen her fikir, duygu, haber yaşamaya devam ediyor. Hele Rıfkı Salim Burçak gibi, millet aşkı ile yaşamış, gözlemlemiş, önemli mevkılerde bulunmuş bir alimin kaleminden çıkmışsa.

Hemşehrimiz Rıfkı Salim Burçak'ın “On Yılın Anıları” eseri, Türk Siyasi Tarihi'nin birinci sınıf bir belgesi olacak niteliktedir. Bu esere Bir Demokrat Parti Tarihi demek dahi mümkündür. Aynı zamanda bir siyaset ilmi akademisyeni olan Prof. Dr. Rıfkı Salim Burçak bu eseri ile, içinde yaşadığı hadiselere bilgece yorumlar getirmekte, günümüzün kördüğüm olmuş siyasi tartışmalarının yer altındaki köklerini bir bir teşhise yarıyacak pek çok ipucu vermektedir.

İsmet İnönü, Celal Bayar, Komitacı Subaylar ve Adnan Menderes arasında kopan siyasi fırtınalarının hikayelerini; bu fırtınaların piyonlarını, dış bağlantılarını, bir siyasal tarihçi teşrihi ile gün ışığına çıkarmak, ancak Rıfkı Salim Burçak gibi bir dadaş Ruh'un eseri olabilir.

Hüseyin Avni boşuna “Bu ülkedeki siyasi hareketlerin başında, Erzurum halkının minnetsiz yaşayan evlatları görülmüştür” sözünü söylemedi.

İbrahim Hakkı Hazretleri'nin Mârifetname'si, Mehmet Arif Bey'in Başımıza Gelenleri, Nef'i'nin Divanı ve Siham-ı Kaza'sı ölçüsünde bir eseri milli kitaplığımıza kazandıran Merhum Rıfkı Salim Burçak'ı, sadece Erzurum değil bütün ülke münevverleri, sık sık hatırlayacaktır.

On yılın Anıları kitabı, genelde Türkiye Siyasi hayatının çok krıtik bir döneminin röntgenini çekerken, özelde “Erzurum Siyasi Tarihine” ait en yetkin değerlendirmeleri ve hatıraları içeriyor.

Bu hatıralardan bir kaçına, bilvesile sütunumuzda yer verelim:

***
“O günlerde Atatürk'ün hastalığı ilerlemişti; kendisini tedavi eden doktorların raporları yayınlanıyor, durumun ağır olduğu anlaşılıyordu. Bu sırada okulda türlü yönleri ile önemli bir olay cereyan etti. Doğu illerini genel müfettişi Tahsin Uzer'ın okulu ziyaret etmek istediğini öğrendik. Tahsin Uzer Liseye (Erzurum Lisesine) öğrencilere toplu halde hitab etmek için geliyordu.
İdare çocukları okulun bahçesinde topladı. Biz hocalar da geniş merdiven sahanlığında hep bir arada bulunarak Genel Müfettiş'in gelmesini bekledik.
Tahsin Uzer, mâiyeti erkânı ile birlikte okula geldi ve merdiven sahanlığından öğrencilere hitabetti.
Konu tahmin edileceği gibi Atatürk'tü ve konuşma şu noktalar üzerinde toplanıyordu: Atatürk hastaydı, tedavi eden doktorların yayınladıkları bildiriden anlaşılacağı üzere , sağlık durumu gittikçe vahâmet kazanıyordu. Korkulan ve önüne geçilemeyen akıbet yakında gerçekleşebilirdi. O zaman ne olacaktı? Ata, memleketi gençliğe emanet etmişti: zira bu ülkenin asıl sahibi ve onun inkılaplarının imanlı koruyucuları gençlerdi.
Genel Müfettiş bu doğrultuda daha bazı sözler söyledikten sonra gençleri vazife başına çağırmak için onlara şu soruyu yöneltti “Korkulan an geldiğinde, olumsuz bir hareket, bir ayaklanma zuhur ederse, bu hareketi, ve onun içinde analarınız ve babalarınız bile bulunsa onları da tepeleyeceğinize söz veriyor musunuz?”
Bu, lise öğrencilerine söylenecek söz müydü? Ve bu sözün pratikte ne değeri olabilirdi?
Ata'nın üfulü ihtimali ile gönülleri zaten kararmış olan çocuklar müfettişin sorusunu hep bir ağızdan ve heyecanla cevapladılar “Söz veriyoruz, yemin ediyoruz!”
Öğrencilerle görüşme sona ermiş, beklenen tesir elde edilmişti. Genel Müfettiş aldığı sonuçtan memnun, müdür odasına geçti, biz öğretmenler de onu takip ettik. (.../...) Sayfa 25

***
Cumhurbaşkanı Celal Bayar 1954 Yılı'nın aralık ayında, trenle Erzurum'a geziye çıktı. Biz, Erzurum Milletvekilleri de kendine refakat ediyorduk.
Çankaya Köşkü'ne birkaç defa davet edilmiş ve Bayar'ın sofrasında bulunmuştuk; ama Cumhurbaşkanı bir defa bizim lokmamızı kesmemiş, Ankara'da böyle bir fırsat zuhur etmemişti. Şimdi onun Erzurum'a gelişi bize pek elverişli bir fırsat hazırlamış oluyordu. Bayar'ın şerefine ablamın evinde bir ziyafet tertiplemenin pek uygun olacağını düşündüm. Bayar'a memleketimin spesiyalitesi olan nefis yemeklerden ikram etmek istiyordum.
Trende bu karara vardıktan sonra, kararımı Rıza Topçuoğlu'na da açtım, Topçuoğlu da Erzurum'un eski, yerli ailelerinden birinin çocuğuydu; bir yemek te kendisinin vermesinin pek münasip olacağını söyledim arkadaşım, bu teklifimi hiç tereddüt etmeden ve memnuniyetle kabul etti.
Ailemizin hanımları seferber oldular ve memleketimizin ünlü yemeklerini binbir itina ile hazırladılar. Menü, yoğurtlu pirinç çorbası, ekşili dolma, su böreği. Ayva dolması, kuzu kızartma-pilav ve baklavadan oluşuyordu.
Vali, kumandanlar, Erzurum milletvekilleri de tabiatı ile davetliler arasındaydı.
Bayar yemekleri pek beğendi ve takdirlerini dile getirdiler. Tandırın içinde pişmiş ekşili dolma ile Erzurum'a has ayva dolması özellikle dikkatlerini çekmişti. Ziyafet çok samimi hava içinde sona erdi. Ertesi gün de Topçuoğlu'nun evinde gene nefis yemekler yedik. (Sayfa 229)

..............
On Yılın Anıları, Prof. Dr. Rıfkı Salim Burçak 1998 Ankara, 789 s. Dağıtım Dergah Yayınları.